22 Şubat 2016 Pazartesi

Şiir üzerine birkaç karalama

      Haddim olmayarak  şiir üzerine birkaç şey söylemek için izin istiyorum.Gerçi vermedik deseniz de yazacağım .Yazıya böyle dolambaçlı olarak olarak başlamamın sebebi ben gayet amatör bir şairim, belki yazının sonunda bir şiirimi de paylaşırım.Şiirle olan tanışıklığım ortaokulun ilk yılıydı.Okula yeni gelmiştim.Kendimi ispatlamaya çalışıyordum.Nedendir bilmiyorum çok değişik insanların arasına gelmiş gibi hissediyordum kendimi.23 Nisan için okulda bir şiir yarışması düzenleniyordu.Dil anlatım hocamız sınıfta bunun duyurusunu yapınca sınıfı bir heyecan sardı ki göresiniz.Sanırsınız millet nobel alacak.Sınıfın entellektüelleri hocayı soru yağmuruna tutuyor.Yahu dedim ben de öyle bir şiir yazacağım ki herkes hayran kalacak.Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum -lakin kesin 3-4 hafta olmuştu-hocamız bir cuma günü ilk dersimiz dil ve anlatımdı hocamız sınıfa geldi ve sınıfa bugün şiirlerinizi teslim etmek için son gün,vermek isteyen varsa bugün içinde teslim etsin dedi.İşte o an ben şiir yazmayı unuttuğumu hatırladım lakin konu ile ilgili birçok yazı ve şiir okumama rağmen sanki ben de bir kısırlık oldu ve şiir yazamadım, yazdım da bütün yazdıklarımı kendim beğenmeyerek çöpe yolladım.
       Sınıftaki pek çok arkadaşım hocaya şiirlerini teslim ettiler benim mağrur gözlerimin önünde.O an içimden bir şeyler yazmak geldi.Arkasında Brezilyalı futbolcuların olduğu 1 liralık ciltli yemyeşil bir kareli defterim vardı hani şu 2000 lerin başında moda olan çılgın milyonculardan alınan defterlerden birinin en arkasını açtım ve kendimi soyutlayarak yazmaya başladım.Bitirince koşarak öğretmenimin yanına gittim ve hocam şiirimi teslim etmek istiyorum dedim.Şöyle göz ucuyla şiirime bakan öğretmenim -bakmayın şimdi alışmışım hocam diyorum o zamanlar öğretmenim diyordum :)- hafifçe gülümseyerek bunu böyle alamam pilot kalemle temize çekip çizgisiz bir kağıda yazman gerekli diyerek şiirimi temize çekip getirmemi istedi.O kadar heyecanlıydım ki iki sıra koşup ta sanki maraton koşmuşçasına soluyor ve tamam öğretmenim, tamam öğretmenim diyordum.Hemen sırama dönüp şiirimi temize geçtim ve j-öğretmenim dersten çıkmadan şiiri teslim ettim.
       İşin aslı ben kazanmak için yazmamıştım.Şiir yazıp yazamayacağımı denemek istiyordum.O yıl 23 Nisan'da şiir yarışmasını ortaokul kısmında ben kazandım.Ve bunu bana sınıftan yarışmaya giren bir arkadaşım söyledi.Hiç beklemediğim bir zaferdi bu.O gün için benim küçük zaferimdi.O zamandan beri kendi halimce bir şeyler karalarım.Kendimi avurum kendi halimce.
        Nazım, Cemal Süreya, Ece Ayhan, Orhan Veli ve daha nicesiyle lise yıllarında muhabbete başladım.Ne zaman aşık olsam Karac'oğlan ın deyimiyle o nazlı dilber den önce kağıda kaleme sarılır içimi ona dökerdim.Kendi halımca birkaç dize karalar yine kendime okurdum.Ama bunları birisi görür diye de ödüp kopardı ha!Hıh görseler ne olur ki diyorum şimdi.Aşık olmak belki de dünyadaki en güzel duygu.O nazlı dilberlerden birini başkasıyla ile görürsem bu destelerin yanına bir de aşk meyi eklenir olurdu ki o zaman bu dizeler daha bir hoş gelirdi kulağa.Sanki daha güzel yazmak için bunu isterdi içimden bir parça.O zaman garip gönül derdi ki bir kaç deste karalamak için beni neden pare pare ediyorsun ki a zalim.
       Şiirler ve şairlerle ilgili yazılacak, yazılabilecek o kadar çok şey var ki!Hele de benim o kadar değişik duygularım var ki.Nazım Piraye ye olan aşkı gibi.Karmaşık belki de.Neyse küçük bir şiirle sonlandırayım bugünlük.
Mogan'da

Bir Şubat soğuğunda
Mogan'da
Saat tam on ikiyi on geçe,
Kafam da hafif iyi ha,
Yine sen düştün aklıma
Saat tam on ikiyi on geçe,
Derdin mi var diye soruyorsun?
Belki herkes kadar
Belki biraz daha fazla herkesten.
Saat tam on ikiyi on geçe,
Mogan'da
Aklımda yine sen
Bir derdim
Bir derdim de sendin
Saat tam on ikiyi on geçe,
Mogan'da...
                                                                                                                                                 Özgür

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder