3 Haziran 2016 Cuma

Emekli olmayı beklemeden gitmeliyiz artık...




     Pek çok insanın bir hayali vardır, emekli olunca bir Ege kasabasına yerleşme fikri. Her ne kadar kulağa pek hoş gelse de pek gerçekleşmez, hayal olarak kalır yalnızca. Denize yakın, belki bahçesinde zeytin ağaçları olan bir ev. Çocuklar üniversiteyi bitirmiş, kendi kavgalarına başlamışlardır. Ömür yoldaşını da alıp gidersin şirin, küçücük bir Ege kasabasına.
    Ben İç Anadolu çocuğuyum ama Ege'ye her zaman hayranlıkla bakarım. Turizmle birlikte kirlenmemiş, saf kalabilmiş küçük köyler ve kasabalara daha çok ilgi gösteriyorum diyebilirim. Bir gün gerçekten aşık olursam, sevdiğim kadınla böyle bir Ege kasabasında yaşamak isterim. Ama öyle emekli olup, hayattan elimi eteğimi çektikten sonra değil; 20'li yaşların sonunda belki. Telefonun, televizyonun ve internet gibi çoğu teknoloji garabetinin olmadığı şirin bir ev hayal ediyorum...

15 Mayıs 2016 Pazar

Ankarayı nasıl sevebiliriz?


    Ankarayı nasıl sevebiliriz? Çok zor bir soru bu biliyorum. Pek çok defa ben de kafa yordum bu sorunun cevabını bulabilmek için. Fakat doğru yanıtı buldum mu? Zannımca evet.
    Zordur Ankarayı sevmek. Hem de çok zor. Pek çok  yerini gezebilirsiniz, fakat hiçbir yeri sizi tatmin etmeyecektir, emin olabilirsiniz. Şayet Ankara'da bir sevdiğiniz varsa bu şehri sevebilirsiniz. Sevdiğiniz insanla birlikte yaşadığınız anılarınız sizi belki bu şehre karşı ısıtacaktır.  Belki Kızılay'da 
ilk kez buluştuğunuz heykelin önü, belki Tunalı, belki de bitmek tükenmek bilmeyen avm lerden biri bile sizin için güzel anılar barındırabilir.
    Peki bunların hepsi için elzem olan şey ise bir sevdiğinizin bu farklı şehirde bulunması gerekliliğidir. Peki yoksa ne yapacaksınız? Size tavsiyem en kısa mesafede nefes alabileceğiniz bir yerlere lafın gelişi kaçmanızdır. Akıl sağlınız için böylesi daha iyi olacaktır :)
      Yani zordur bu şehir, bombalar patlar, boktan yere ölürsün. Canın sıkılınca gidebileceğin bir denizi yahut yeşil alanı yoktur, otobana çıkarsın arabaları sayarsın. Bok gibi paran olsa bile gittiğin bütün mekanlar bir süre sonra canını sıkacaktır. Vesselam millet bu şehirde sadece aşka tutunarak yaşayabilirsiniz, bu sebeple zordur Ankara...
      







19 Nisan 2016 Salı



      Ne zaman melankoli yapsam bu müziği dinlerim, sanki hayatın son demlerini yaşıyormuşum hissi verir. Moralim bozuk olduğunda daha da kötüsü olabilir daha fazla kasma, mücadeleye devam et der ve gazlar.

8 Nisan 2016 Cuma

SAVAŞ


     


 Savaşların kazananı olmaz derler. Kısmen doğrudur bu klişe, lakin bu durumdan çıkar sağlamaya çalışan siyasi aktörler ve silah tüccarları bu işin en büyük simsarlarıdır. Evet savaş büyük bir ekonomi.  Ve siyasi bir rant arenası.

24 Mart 2016 Perşembe

-WW2- İkinci Dünya Savaşı Konulu Filmler

      
             İkinci Dünya savaşı, dünyanın dengelerini alt üst etmiş, insanoğlunun gelmiş geçmiş en büyük, en kanlı savaşıdır. Bu savaşla birlikte  soğuk savaş başlamış, dünya kutuplaşmış ve insanoğlunun en kansız ama en gergin 50 yılı yaşanmıştır. Sadece siyasi değil bilimsel pek çok getirisi de olmuştur. Her ne kadar midemi bulandırsa da Nazilerin insanlar üzerinde yaptığı deneyler tıp dünyası için önemli bulgular vermiştir. Sivil havacılık gelişmiş. Savaşmak için dünyanın pek çok yerini gezen askerlerle birlikte turizm önemli bir değer oldu. Ve daha sayılamayacak pek çok şey getirdi. Tabi bununla birlikte atom bombası, iki kutuplu bir Dünya'da doğurdu. Ve daha nice sorun. Ardından  en fazla film yapılan savaş ikinci dünya savaşıdır zannımca. Öyleyse filmlere başlayabiliriz.
                                                  1) THE IMITATION GAME (2015)
        Yönetmenliğini Morten Tydum'un yaptığı The Imitation Game'de, Britanyalı matematikçi Alan Turing'in hayatını konu aldığı da söylenebilir. Alan Turing 2.Dünya savaşı sırasında bir grup bilim adamıyla  Almanların şifreleme yaparken kullandığı Enigma'nın şifresini çözmek için mücadele

21 Mart 2016 Pazartesi

Orhan Veli ve Yalnızlık şiiri üzerine...

 

Ne isterdim biliyor musunuz dostlar?
Hanlar  hamamlar değil ha!
Siyah beyaz, ince kalın fark etmez,
Benim şiirlerimin de kitabı olsun,
Tane tane yazdığım, benden parçalar olsun.
Tabi bunda biraz şiirin başını bağlama isteği de yok değil.

Biliyor musunuz dostlar?

20 Mart 2016 Pazar

Suriye Savaşı Ve İçimizde Büyüttüğümüz Şovenizm

                                                                      
                                        

         Hiçbir savaş yoktur ki kazananı çocuklar olsun,
         Hiçbir savaş yoktur ki kazananı bilim olsun,
         Hiçbir savaş yoktur ki kazananı hayvanlar olsun,
         Hiçbir savaş yoktur ki kazananı insanlık olsun,
 
        Savaşlar yapılırken binalar bombalanıyor, olsun yeniden yapılır, köprüler yıkılıyor, olsun yeniden yaparız, yollarımız mahvoluyor, olsun yeniden yaparız insanlar ölüyor. Sadece izliyoruz, kaçıp gelenlere neden geldiklerini soruyoruz? İnsanlığımız ölüyor! Onu da yeniden inşa edebilir miyiz? Her şeyin metalaştığı günümüzde insanlığımızı betonla mı yapacağız? Kablolarla mı bağlayacağız? Hayır, hiçbirinin faydası yok. İnsanlığımız öldüğünde geri dönüşümüz yok. Sokakta, okulda, evde, çarşıda, kahvehanede ve aklınıza gelen gün içerisinde yer aldığımız her türlü yerde ağır bir şovenizm var. Suriye'den kaçıp sığınmacı olan insanlara karşı ırkçı tepkiler yükselmekte.
 
 

16 Mart 2016 Çarşamba

13- Mreyte Ya Mreyte - Caramel





Sen aydınlatırsın geceyi filmiyle tanıştığım muhteşem müzik. Müziği dinlerken daha önce hiç Arapça müzik dinlemediğimi fark ettim. Bunu bir kayıp olarak değerlendirmeme neden oldu bu şarkı.

27 Şubat 2016 Cumartesi

En sevdiğim içinde mutfağı bol olan filmler...

       İçinde yemek ve mutfak geçen filmleri seviyorum hem de ziyadesiyse izlemekten zevk alıyorum.Bununla ilgili şu fakir birkaç şey yazmak istedi.Umarım şahsi yorumlarıma takılmazsınız.Ve yazımızda sık geçen Michelin yıldızı ile ilgili birkaç bilgi.20. yüzyılın başında lastik üreticisi Michelin'in insanlar yoldayken daha fazla araç kullanıp lastiklerini yenilemesi gibi farklı bir pazarlama stratejisi ürünü olan Michelin yıldızları zamanla dünyanın en iyilerini belirler hale gelir.Bir, iki ve üç yıldız alınabilen bu derecelendirme sisteminde her yıl lokasyonlar denetleniyor ve lokasyonlar yıldızlarını koruyor kaybediyor veya yeni yıldız alabiliyorlar.Tabi bu yıldızlara sahip olabilmek çok zor.Koruması ise çok daha zor.Her yıl açıklanan liste her şehir için ayrıca yayınlanıyor.Dünyada ortalama 400 ile 500 arasında Michelin yıldızlı restaurant var. Ve son olarak küçük bir bilgi en fazla yıldıza sahip ülke Japonya.

1) RATATOUİLLE(2007)



       Belki de pek çoğumuzun küçükken animasyon tadında izlediği bu güzel film Brad Bird ve Jan Pinkava ortak yapımı.Her yaştan insana kendini izlettirebilir.Hem de çok büyük bir keyifle!
      Ratatouille filmi izleyenlerin pek ala hatırlayabileceği üzre  Fransız sebze yemeği.Eğer çok canınız isterse size bir ratatouille tarifi :( http://www.jamieoliver.com/recipes/vegetables-recipes/classic-ratatouille/  )
      Film de mutfak tutkusu çok güzel bir şekilde işlenmiş ve küçük yaştaki izleyici kitlesine yemek yapma ve hayalindeki mesleğe aşçılığı da eklemesine yardımcı olabilir belki de kim bilir!

2)TOAST(2010)

                                                                                                                                                                 
     
             Film Britanyalı şef  Nigel Slater'ın hayatını konu alıyor.Yönetmen koltuğundaysa S. J. Clarkson var.Ve filmde mutfakta başarılı olan insanların  ne kadar küçükken bu işe tutkuyla yaklaştıklarını açıkça görebiliyoruz.Hani Anadolu'da  biraz müstehcen bir laf vardır:''Adam olcak çocuk b.kundan belli olur'' derler ya işte filmdeki Nigel'da tam böyle.Eğer mutfakta ayakta kalmak istiyorsanız Nigel'ı örnek alsanız iyi edersiniz.:)
Son bir not filmde son sahnede gerçek Nigel'ı da görebiliyoruz.

3)THE HUNDRED FOOT JOURNEY(2014)
    Hintli bir ailenin batıya göç etmek zorunda kalması ve devamında bir Fransız kasabasına yerleşmesiyle olaylar gelişmeye başlar.Filmin yönetmen koltuğunda ise Lucy Bevan oturuyor.
Doğuştan yetenekli  Hintli genç şef  Hasan'ın yıldızının parlaması ve bu süre zarfında şark kültürü

25 Şubat 2016 Perşembe

Umut...

          Umut...
          Ne güzel bir kelime değil mi?
          Aheste, aheste bakarken gözlerine,
          Bir umuttur ki sardı beni,
          Anka kuşu gibi kül olana dek yaktı, yaktı ve yaktı...
          Taaaa  yıldızlara kadar uçtum bilir musun?
          O parlak yıldızlardan bile baktım gözlerine
          O kadar umut doluydu ki,
          İşte o umut benim nefes almama sebep,
          O gözler bu sefil hayatı çekmeme sebep
          Bilir musun?
          Elebette bilmiyorsun.
          Nereden bileceksin şu sefil Ankayı.

          Usul usul kayıyor Ankara ellerimden
          Ve sen yoksun
          Umudum yok yıldızlar da yok ve hatta
          Hiçbir şey yok
          Biliyor musun sevgilim?
          Hiçbir şey yok...

22 Şubat 2016 Pazartesi

Şiir üzerine birkaç karalama

      Haddim olmayarak  şiir üzerine birkaç şey söylemek için izin istiyorum.Gerçi vermedik deseniz de yazacağım .Yazıya böyle dolambaçlı olarak olarak başlamamın sebebi ben gayet amatör bir şairim, belki yazının sonunda bir şiirimi de paylaşırım.Şiirle olan tanışıklığım ortaokulun ilk yılıydı.Okula yeni gelmiştim.Kendimi ispatlamaya çalışıyordum.Nedendir bilmiyorum çok değişik insanların arasına gelmiş gibi hissediyordum kendimi.23 Nisan için okulda bir şiir yarışması düzenleniyordu.Dil anlatım hocamız sınıfta bunun duyurusunu yapınca sınıfı bir heyecan sardı ki göresiniz.Sanırsınız millet nobel alacak.Sınıfın entellektüelleri hocayı soru yağmuruna tutuyor.Yahu dedim ben de öyle bir şiir yazacağım ki herkes hayran kalacak.Aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum -lakin kesin 3-4 hafta olmuştu-hocamız bir cuma günü ilk dersimiz dil ve anlatımdı hocamız sınıfa geldi ve sınıfa bugün şiirlerinizi teslim etmek için son gün,vermek isteyen varsa bugün içinde teslim etsin dedi.İşte o an ben şiir yazmayı unuttuğumu hatırladım lakin konu ile ilgili birçok yazı ve şiir okumama rağmen sanki ben de bir kısırlık oldu ve şiir yazamadım, yazdım da bütün yazdıklarımı kendim beğenmeyerek çöpe yolladım.

21 Şubat 2016 Pazar

Gitmek gerek

     Diyorum ki gitmek gerek şuradan.Bir süreliğine de olsa uzaklaşmak belki de en iyisi olacak.Ya da gidip hiç dönmemek daha iyisi... Hep hayalimdi zaten köyüme gitmek amma velakin gerçekleştiremedim.Şöyle 100-150 dönüm bir arazi 2 inek ohh missss.
     Olmadı  olmadı şöyle Zanzibar Hawaii taraflarına gidelim.biraz  deniz kum güneş yapalım.Şu ortadoğu bataklığından, şavaştan, kinden, daha fazla gözyaşından artık bıktım.Birbirini boğazlamak için hazır kıta bekleyen kitleler.Sanırsın ki boğazlayacakları tavuk ve bundan keyif alan futbol taraftarı gibi tezahürat eden sosyal kahramanlar?Gitmek gerek , gitmem gerek deyince bana korkaksın sen gibi bakan onlarca zavallı.Evet zavallılar çünkü gitmek demek kaçmak demek değildir.Ben çok şey istemiyorum sadece sakin bir hayat istiyorum.Ben bir ütopya da istemiyorum sadece huzur istiyorum.Huzur ortadoğuda bulunabilecek en zor şey olsa gerek ha.

20 Şubat 2016 Cumartesi

Hayatın anlamı üzerine...

Hayatın anlamı nedir?
    Gerçekleştirilmiş hayaller, ya da gerçekleştirilmeye çalışılan hayaller.Ve bunun peşinde koşan insalar.Birbirini çiğnercesine koşan ve geride sadece toz bulutu bırakan topluluklar.Evet etrafıma bakınca bunları görüyorum.Hayat bize bir kez bahşedilen ve tekrarı olmayan bir nimet ve biz bunu hem kendimize hem çevremize işkence olarak kullanıyoruz.Para, güç, servet, ve daha nicesi zihnimizde yer alırken ne kadar insan olabiliyoruz?Biz insanoğlu, dünyaya gelmiş en acımasız hayvanız!